Aslında ne kadar kıymetsiz ya da ne kadar önemli olmaksızın öylesine harcayabildiğimiz bir yer-yön ilişkisi içindedir; bir boşlukta olduğumuz ve tutamadığımız armağanımızdır. Küçük bireysel andan başlayıp, büyük toplumsal ilişkilere kadar sürebilen ve insanlık kaderini değiştirebildiği kadar bütün canlıların da güvenle ya da korkunçla bakabildiği bir doğa armağanıdır. Zaman herşeyi gösterir derken gerçekten de anın içinde herşey zaten sen istemesen de oluyor. En mutlu olduğumuz, en çok üzüldüğümüz, en çok heyecanlandığımız ve bir şeyler bulma umuduyla bir şeyler icat edebildiğimiz, arzuladığımız, istemediğimiz veya istediğimiz her şey hep o anda oluveriyor. Yani "zaman"da.
Çağlar dönemecinde, uygarlıklar savaşında, devrimlerin, kahramanların, çocukların yarınlarında hep bir şeylerin değişmesi gerektiği süreç de yine zaman. İşte bu ufuklar içerisinde en çok değişiklik gösteren tek canlı insan maalesef. Bundan binlerce yılki elma ile şu anki elma aynı ve yine bundan on bin yıl önce ineğin verdiği süt kırmızı değildi ama bundan yirmi yıl önce yaşayan dedemizden çok farklıyız. Düşünceler bağlamında araya teknolojinin de girmesiyle ve dengesizlikler içinde yaşayan duygularla beraber bütün yaşayış ve anlam zenginliğimiz değişti ve biraz sonra da değişmesi olası. Bir köyde yüz yıl önce yaşayan büyük dedesiyle aynı işi yapmaktan başka işi olmayan genç, bugünlerde karışıklıklar içerinde hangi mesleği seçeceğini şaşırıyor. Hayat ve yaşam tarzları insanları çokluklar içinde bıraktı. Eskiden son kapıya tek yoldan giderken bügünlerde aynı son kapıya bir çok yoldan girmeye çalışıyoruz; sonu aynı kapı olması gerekirken bile. Dünyada herhangi bir canlının bile bir kıpırdasaması bütün insanlığı etkileyebilir. Eskimoların ekvatorda yaşamasını bir düşünün ya da ineklerin son küreselleşmeyle az süt verebildiğini ve bizlerin süte su veya benzeri hormonal bir şey kattığımızı düşünün. Sanki öyle şeyler artık fazlasıyla var. Ve bununla beraber bütün canlılar yer değiştiriyor, yani yeryüzü kendini yokluyor. Düne kadar bir insan bile önemliyken artık önemsiz insan çok olduğu düşüncesiyle ölmeleri gerekir gibi bir düşünce var; dakikada bin insanın ölmesi bizler için birşey ifade etmiyor. Benden sonra gelenler benim için önemsizdir yaklaşımı kafamızda hissettirildiği andan beri tehlikeyle başbaşayız. Dünün toplumsal insanının, yerini bencil kişiliklere bırakmasıyla sosyallik artık bireysellik olacak. Bireysel insan kendi arzu ve isteklerini tatmin etmek için bütün düşünce ve duygu birikimlerini kendisine saklayacak ve bu hayat bir çocuğa bırakılamayacak kadar güzel olacak bir insan için.Ve yarının çocuğu bu bilinçle daha da koyu bir milliyetçi bencillliğe başvurarak daha da yalnız daha da tekçi ve daha da derin bir yapmacığa gidecek. Bizler artık son nesil toplumcu toplantılar yapıyoruz. Bunlar son sevecenlikler, son sevgiler. Ütopik denen felsefe yerini doğrulara bırakacak ama hiçbir zaman gerçek olamayacak. Aslında biz düşündüğümüzü farzedeceğiz ama düşündüğümüz; düşündüğümüz değil, en fazla bizden önce söylenilenlerin tekrarı olacak. Fakat haberimiz yok bundan ve artık dar bir felsefeye saplandık çıkamayoruz çünkü kalın tabakalarla kaplanmış beyin çıkamıyor, körelmiş. Hissiyat yok, robotlaşmış makinacı insanlar duyguyu unuttular bile. Eskiden duyguya yer veren insan -ki bir düşüncesi için canını bile verebilen insan- canını ne için ve kime vereceğini şaşırdı. Bundan sonraki nesiller bizim devrimci kahramanlar diye tabir ettiğimiz insanları, yarının masal kahramanları gibi okuyacak çünkü çok verdiğimiz değerler yarın için bir şey ifade etmeyecek. Bunlar en çok kan bağlantısıdır diyip geçecekler. Çok değer verdiğimiz unsurlar kaybolmakla beraber yok olacak hatta doğadan geri dönüşüm kutusuyla beraber attırılacak. Geri gelmeyecek hasretler gibi yeni nesiller için bir zaman kaybı gözüyle bakılacak. Teknolojik çağ hep dört bir yanımızı alıp bizi çepeçevre saracak. Eski dıygular yerlerini bir avuç adrenaline bırakacak. Heyecan yeni insanlık için en büyük istek olacak.
İşte insanoğu böyle bir devinimdem geçiyor ve geçmeye devam edecek. Bizden sonrakiler bizim gibi olacaksa biz neden geldik ya da onların gelmesi ne diye derken zaman yine de devam ediyor. Önemli olanın kendimizle barışık ve güven içinde, öncelikli olarak da kendimizi tanıdıktan sonra insanlığa gereken gerçek hizmetler yapmaya çalışmamız olduğunu gördüğümüz anda, zaman bize gerçekleri göstermeye başlayacak. Zaman sürekli bir olgu, bizler de birikimleriz.